8 Mayıs 2011 Pazar

Dansöz Yiğit Bulut




Bir önceki yazımda, Yiğit Bulut'un, oturduğu yerden, daha ne olduğunu anlayamadan, evrimi çürütmeye çalıştığı yazısını eleştirmiştim. Yazarımız bugün de "Evrime İnananlara İnanamıyorum (2)" başlığıyla o yazısını devam ettirmiş. "Devam" desem mi bilmiyorum aslında, daha çok yediği haltı anlayıp da kıvırmaya çalışmış bugünki yazısında çünkü. Hatta o kadar kıvırmış ki ben kendisinin asıl mesleğinin dansözlük olduğunu düşünmeye başladım.

Buyrunuz okuyunuz yazısını;

Evrime İnananlara İnanamıyorum (2)

Sevgili dostlarım, “evrim” Türkiye’de ne kadar hassas bir konuymuş, önceki gün yaşayarak öğrendim!

Sabah kalktığımda “mail” kutularım dolmuş, gazetede “yorumları” giren arkadaşlarımız bunalmaya başlamıştı! Sizden “bilimsel ve dini açıdan” olaya bakan o kadar çok mesaj geldi ki, bunlar başlı başına bir “kaynak” oldu. Eleştirenlere de “katkı” yapanlara da çok teşekkür ediyorum.

Bugün izninizle sizden gelenlerden yola çıkarak hatta alıntılar ile paylaşarak, konuya devam edeceğim. Her şeyden önce “başlığı” çok doğru atmadığımı gördüm. İstediğimi net ifade edememiştim. Doğrusu “Evrim’in varlığına değil varoluşumuzun rastlantısal başladığı” şeklinde algılanan “evrim kavramına inananlar” olmalıydı. Evrimin varlığına “inanmamak” doğru bir tanımlama değil, en azından benim fikrim bu değil...

Evrim “süreklidir”, her yerdedir ve “bilinçli bir zekanın yaradılışı başlattığı” süreç içinde “iyiye ve güzele doğru” evrim veya “tekamül” maddi-manevi anlamda devam eder. Bir sistemi kurarsınız, bileşenlerini “tasarlarsınız” sonrasında sistemin işleyişi sırasında karşılıklı etkileşim ile “yeni sonuçlar” ortaya çıkabilir. Bu da “evrimdir” ama “yaratıcı bilinci” inkar etmek gerekmez! Aynı mantık sosyal sistemlerde de geçerlidir. Sistem “evolution-evrim” geçirmek ve bileşenlerin “ihtiyaçlarına” uymak zorundadır. Evrim veya tekamül engellenir ise “birikmiş evrim devrim” getirir! Örnekleyeyim; Fransız Devrimi sosyal-ekonomik-politik sistemin “halkın düşünce dünyasının evrimine, gelişimine ayak uyduramayan” bir yapının yani “engellenmiş” evrimin “devrimi” getirmesidir... Engellenmiş “evrim” her zaman “devrim” değil bazen de “devrim” süsü verilmiş “darbelere” yol açar! Bu darbeler sivil ve askeri kaynaklı olabilir. Toplumun “evrimi” çerçevesinde onu “kapsayamayan” sistemler “kırılır”!

Diğer önemli bir konu, sizden en çok gelen tespitlerden biri de bu; elektronların “evrim” ile ne alakasının olduğu detayı...Bir okuyucumdan aynen aktarıyorum; “...Elinize bir ipe bağlı top alın ve çevirin. Belirli bir hızdan sonra onun aniden yön değiştirerek sizin gözünüzde patlaması olasılığı SIFIRdır. Çünkü evrenin temel yasalarına aykırıdır. Newton yasaları. Şimdi elektron da kalkıp yörüngesinden ayrılıp, hadi bir çekirdeğe çarpayım diyemez...”

Sevgili okuyucumun cevap vermesi gereken “elektron nasıl orada durur hale geldi”, bu yasa “nasıl oluştu” sorusudur! Bir bilgisayarı açın “işletim sistemini” kullanmaya başlayın, orada şunu dersiniz; bu “işareti tıklayınca” program açılacak! Peki “o işletim sistemini yani yerçekimini, evrensel yasaları” hangi güç yazdı, oraya koydu? Şimdi içine hiç işletim sistemi yüklenmemiş bir bilgisayar alın, yerçekiminin olmadığı bir dünya düşünün ve “şimdi kurun aynı çıkarımı”!

Hazır sistem üstünde “çalışmak” ve “sebep-sonuç” üretmek kolaydır, önemli olan “üzerinde ahkam kestiğimiz” sistemi “hangi gücün” dizayn ettiğidir!

Sevgili dostlar, canlı-cansız bütün sistemler “sürekli evrim” halindedir! Evren “dışa doğru genişlemeye” yani evrimine devam eder! Bu inkar edilemez! Ama bu evrim “ilk yaratılış sırasında” konan “kuralların içinde kalır”! Ve biz tahmin edilebilen veya algıladığımız kadarıyla “öngörebildiğimiz” bu yapıya “düzen”, sıçramalara da “düzensizlik” deriz!

Burada çok önemli bir not düşelim; kuantum teorisi “lineer olmayan” yani bizim “idrak kapasitemize göre” olmaması gereken ama “her seferinde şaşmadan” olan olayları açıklamada önemli bir adım atmış ve aslında “kaos” dediğimiz her şeyin bir üst algılamaya göre “kosmos” olduğunu ispat etme yoluna girmiştir. Bütün ihtimaller aynı anda gerçektir ama her seferinde sadece “olması gereken seçenek” hayata geçer! Elektron her zaman yolunu bulur!

Sonuç: Evren, maddenin yapısı, hücre, organizma ve “bizim içinde bulunduğumuz” algılama ile “logaritmasını yazamadığımız” her olay, “üst algılama seviyeleri” için rahatlıkla görülebilecek mükemmel “matematik”, “sebep-sonuç” denklemlerine göre işler. Algılayamadığımız “bölümler” için herkes kendine göre “mekanizmalar” kurar! Kimi “kuantum” der kimi “Bundan sonrasına sadece inanılır sorgulanmaz” der! Algılama düzeyimiz arttıkça göreceğiz ve bileceğiz ki; evrenin özündeki “matematik gerçeklere dayanan sebep-sonuç” yasaları kesindir ve “elle tutulabilir, kağıda dökülebilir” hale gelebilir. Bir mühendis “statik hesabı” kağıda döker, bir çocuk oraya sadece “duvar” diye bakar!

Son söz: Evrim gerçektir, süreklidir ve “sistemi kuran” büyük zekanın sisteme kattığı “bileşenlerden” biridir! Sistemin “özü” veya “sistemi yaratan” kavram değil!
----------Yazının Sonu---------
Kıvır, kıvır, aşşağıdaaaan, yukarıdaaaaan… Ben Yiğit Bulut’un köşe yazarı, ekonomi yorumcusu ve ekonomist olduğunu biliyordum da dansöz olduğunu bilmiyordum, bugün öğrendim. Bugünkü yazısında kendisi öyle bir kıvırmış ki dansöz olduğundan eminim…
Ah be Yiğit Bey, 150 yıllık duygusal, kilise kökenli argümanlarla daha ne olduğunu anlayamadığınız evrimi çürütmeye çalışmasaydınız bugün böyle kıvırmanıza hiç gerek kalmayacaktı. Nedir yani hırsınız, amacınız neydi de memlekette o kadar problem varken evrim üzerine bir yazı yazdınız? Tamam, köşeniz var, yazdınız ama yüzünüze gözünüze bulaştırdınız işte… Neyse.
Başlayalım analize şimdi;
1) Bakın 2. paragrafı nasıl bitirmiş yazar; “Eleştirenlere de “katkı” yapanlara da çok teşekkür ediyorum.
Hmm… “Eleştirenlere de katkı yapanlara da”dan ben şunu anlıyorum ki Yiğit Bulut eleştiriyi katkı olarak görmüyor. Eleştirilerden yeni bir şeyler öğrenebileceğini, kendini geliştirebileceğini düşünmüyor. Zaten belki de bu bağnazlığı yüzünden, 21. yüzyılda evrim teorisi kendisine saçmalık olarak geliyor.
2) 3. paragrafta kıvırmaya başlıyor yazarımız; “Bugün izninizle sizden gelenlerden yola çıkarak hatta alıntılar ile paylaşarak, konuya devam edeceğim. Her şeyden önce “başlığı” çok doğru atmadığımı gördüm. İstediğimi net ifade edememiştim. Doğrusu “Evrim’in varlığına değil varoluşumuzun rastlantısal başladığı” şeklinde algılanan “evrim kavramına inananlar” olmalıydı. Evrimin varlığına “inanmamak” doğru bir tanımlama değil, en azından benim fikrim bu değil...
Neymiş; Başlığı yanlış atmışmış… Ben yemedim bunu şahsen. Kıvırmadan “Ben önceki yazımı yazdığımda evrim nedir ne değildir tam bilmeden konuştum. Şimdi hatamı biraz fark eder gibi olunca da kıvırmak için bu yazıyı yazdım.” desene Yiğit’im!
3) 4. paragraf şöyle başlıyor; “Evrim “süreklidir”, her yerdedir ve “bilinçli bir zekanın yaradılışı başlattığı” süreç içinde “iyiye ve güzele doğru” evrim veya “tekamül” maddi-manevi anlamda devam eder. Bir sistemi kurarsınız, bileşenlerini “tasarlarsınız” sonrasında sistemin işleyişi sırasında karşılıklı etkileşim ile “yeni sonuçlar” ortaya çıkabilir. Bu da “evrimdir” ama “yaratıcı bilinci” inkar etmek gerekmez!
Hmm… Yazarımız önceki yazısına aldığı tepkilerden sonra baktı ki evrimi çürütebilecek yetkinlikte değil; “Bari tanımını kafama göre değiştireyim” demiş sanırım. Bilinçli zeka her şeyi kurmuş, bileşenleri tasarlamış sonra sistem başlatılınca yeni sonuçlar ortaya çıkmış… Yok ya. Çürütemediğin evrimi kafana göre tanımla, oldu canım!
Yaratıcı bilinci inkar etmek gerekmez” demiş bir de. Tabii ki gerekmez. Evrim Tanrı’nın varlığı üzerine bir şey söylemiyor ki zaten, bunlar kendi kuruntusu. “Eyvah! Ateist, materyalist bilim adamları evrim teorisi deyip, bilim deyip; Tanrı yoktur, Allah yoktur diyecekler!” şeklinde korkuları var sanırım bu evrim karşıtlarının.
4) 4. paragrafın devamında ilgiyi, konuyu başka yerlere çekme çabası gözden kaçmıyor; “Aynı mantık sosyal sistemlerde de geçerlidir. Sistem “evolution-evrim” geçirmek ve bileşenlerin “ihtiyaçlarına” uymak zorundadır. Evrim veya tekamül engellenir ise “birikmiş evrim devrim” getirir! Örnekleyeyim; Fransız Devrimi sosyal-ekonomik-politik sistemin “halkın düşünce dünyasının evrimine, gelişimine ayak uyduramayan” bir yapının yani “engellenmiş” evrimin “devrimi” getirmesidir... Engellenmiş “evrim” her zaman “devrim” değil bazen de “devrim” süsü verilmiş “darbelere” yol açar! Bu darbeler sivil ve askeri kaynaklı olabilir. Toplumun “evrimi” çerçevesinde onu “kapsayamayan” sistemler “kırılır”!
Geldi şimdi de düşünsel evrime, kültürel evrime, darbeye, devrime… Kısaca “Sevgili okurlarım; Ben bir halt yedim, geçen yazımda daha ne olduğunu bilmeden, aklım sıra evrimi çürütmeye çalıştım. Bugün sizlerden bu amatörce davranışım için özür diliyor ve alışıldık, siyaset-ekonomi yazılarıma devam edeceğimi bildiriyorum.” dese kendisini bir ton zahmetten kurtaracak ama böyle bir şey yapmayı egosu kaldırmıyor demek ki. Kıvıra kıvıra kendini haklı göstermek için bir başka yazı yazmak daha çok işine geliyor.
5) Geldik 6. paragrafa; “Bir bilgisayarı açın “işletim sistemini” kullanmaya başlayın, orada şunu dersiniz; bu “işareti tıklayınca” program açılacak! Peki “o işletim sistemini yani yerçekimini, evrensel yasaları” hangi güç yazdı, oraya koydu? Şimdi içine hiç işletim sistemi yüklenmemiş bir bilgisayar alın, yerçekiminin olmadığı bir dünya düşünün ve “şimdi kurun aynı çıkarımı”!
Klasik “Şunlar, bunlar tek başına olamaz, demek ki Tanrı var.” Düşüncesi. Peki gelin bir de şöyle bakalım;
Evrenin kendi kendine var olduğuna inanmıyorsunuz ama sonsuz gücü olan, istese milyonlarca, milyarlarca, sınırsız sayıda evren yaratabilecek bir “gücün” kendi kendine var olduğuna inanıyorsunuz. Bu mudur sizin mantığınız?
Diyeceğim şu ki; Artık ““Bilmemne” kendisi var olabilir mi? Demek ki Tanrı var.” muhabbetlerini bırakmak gerek.
6) Yazının sonuna gelirken; “Evren, maddenin yapısı, hücre, organizma ve “bizim içinde bulunduğumuz” algılama ile “logaritmasını yazamadığımız” her olay, “üst algılama seviyeleri” için rahatlıkla görülebilecek mükemmel “matematik”, “sebep-sonuç” denklemlerine göre işler. Algılayamadığımız “bölümler” için herkes kendine göre “mekanizmalar” kurar!
Geçen yazınızda çok küçük olasılıkları kafanız almıyor diye 0 (Sıfır) kabul ederken bugün söyledikleriniz… Ne desem boş böyle bir kıvırma karşısında.
7) Ve kapanış; “Son söz: Evrim gerçektir, süreklidir ve “sistemi kuran” büyük zekanın sisteme kattığı “bileşenlerden” biridir! Sistemin “özü” veya “sistemi yaratan” kavram değil!
E be güzelim kim sana evrim sistemin özüdür, sistemi yaratandır dedi ki? Ya kendi kendine oradan buradan duyup gördükleriyle gelin güvey olmuş yazarımız ya da sadece önceki yazısında nasıl bilip bilmeden konuştuğunu, ampulü yeniden icat ettiğini unutturmak için böyle laf salatası yapıyor.
8 ve Son) Bugün “Evrim gerçektir, süreklidir ve “sistemi kuran” büyük zekanın sisteme kattığı “bileşenlerden” biridir!” diyen yazarımız 2 gün önceki yazısında bakın ne diyordu;
Biraz “matematik” bilen, evrim gibi bir “saçmalığa” asla inanamaz!
Sonsöz: 2 gün önce “saçmalık” dediğine bugün gerçek ve sürekli diyen bir adam köşe yazarı değil, olsa olsa DANSÖZdür!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder