8 Mayıs 2011 Pazar

Hoşgörü Beklemeyin...




Geçen gün yine açtım gazeteyi(VATAN) göz gezdiriyorum. Sürekli yaptığım gibi Süleyman Ateş'in köşesine de baktım. Yazısında; önceden yazdığı bir yazıda, hristiyanlıktaki teslis inancı hakkında yazdıklarını hoş karşılamamış, hristiyan bir okurundan bahsediyordu. Merak ettim; önceden yazılmış o yazıyı da buldum gazetenin sitesinden. İlk olarak onu vereyim şimdi;
Hristiyanlığın üçleme inancı
Hristiyanlığın üçleme inancı hakkında görüşlerimizi öğrenmek isteyen uzak yol kaptanı Burak Yalçın, eğer bir e-mail adresi verirse kendisine bu konuda yeterli bilgiyi göndereceğim. Şu kadarını belirteyim ki bu inanç, büyük bir karışıklık içindedir. Bu konuda en uzman Hristiyan teologların da kafası karışıktır. Hristiyanlar tarafından yazılıp 1994’te İstanbul’da basılan “Hristiyan İnancı” adlı kitapta üçleme inancı şöyle açıklanmaktadır: “Üçlü Birlik’te, tek bir Tanrı’ya ibadet ederiz. Peder ayrı bir kişidir, Oğul ve Kutsal Ruh ayrı birer kişidir. Ama Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un tek bir tanrılık niteliği, eşit onuru ve bir arada ebedi görkemi vardır. Üçlü Birliğe inanmak, tek bir tanrının varlığına inanmaktır. Ancak üç farklı kişinin başlangıçtan beri, aynı tanrısal yaratılışı paylaştıklarına da inanmak gerekir.” Bu kitaba göre İncil’de Oğul’la Kutsal Ruh’un tanrı olduğu ancak Peder’den farklı kişiler oldukları açıklanır. İncil’de Üçlü Birlik (Teslis) sözcüğü yoktur. “İsa, Üçlü Birliğin gizini soyut bir dille bildirmedi ...” gibi karışık sözler vardır. Ünlü müfessir Mahmud Alusi, Hristiyanlığın Teslis İnancı’nı, bu uzman Hristiyanlardan çok daha açık biçimde ve tamamen yansız olarak açıklamıştır.
AKILLA İZAH EDİLEMİYOR
“Hristiyan İnancı” adlı eserde de İncil’de açık biçimde Üçlü Birlik (Teslis)’ten söz edilmediği belirtilir. Gerçi eser, Hz. İsa’nın açık ifade etmemesine karşın ima yoluyla üçlemeye işaret ettiği belirtiliyor ise de gerçekte Hz. İsa, üçlemeye işaret etmiş değildir. Hz. İsa, Allah için Baba, kendisi için Oğul tabirini kullanıyor ise de birincisini Rab, ikincisini de kul anlamında kullanmaktadır. Çünkü Oğul kelimesini, sadece kendisi için değil, bütün insanlar için de kullanmaktadır. Hz. İsa’nın kullanımında Oğul, asla üçleme denilen Triniti’deki Oğul anlamında değildir. Mısırlı filozof Plotin’in (İ.S. 203-270), Hz. İsa’dan üç asır sonra Yunan felsefesinden Hristiyanlığa adapte ettiği üçleme inancını akılla izah etmek mümkün olmadığından Hristiyan yazarlar, bunun akılla anlaşılamayacağını, buna sadece inanılacağını vurgulayıp durmuşlardır: “Üç olan Tanrı’nın gizi, yaratılmış evreni o denli aşmaktadır ki, yaratılmış nesnelerle benzeşimler O’nu yeterli biçimde anlatamaz....”
Site için; http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.06.2007&Newsid=123786&Categoryid=4&wid=31

İşte bu yazıdan sonra da hristiyan bir bayan şu mektubu yollamış Süleyman Ateş'e;
Sayın Süleyman Ateş
Köşenizi takip eden bir Hıristiyan vatandaşıyım. 15 Haziran 2007 Cuma günkü yazınızda bir okuyucunuzun "Hıristiyanlığın Üçleme İnancı" hakkındaki sorusuna cevabınızı okudum. Sayın Ateş öncelikle Hıristiyan teolojisi konusunda sorulan sorulara sizin verdiğiniz cevaplarda hangi kriterlere uyduğunuzu öğrenmek isterim.
Alıntı yaptığınız kitapta Üçlübirlik açıklanmaktadır. Ancak okuyucunuzu " İncil'de Üçlü Birlik (Teslis) sözcüğü yoktur. "İsa, Üçlü Birliğin gizini soyut bir dille bildirmedi ..." gibi karışık sözler vardır." Gibi cümlelerle yanıltmaya ve bu konuda Hıristiyan kaynaklarına güven duymamayı telkin eden cümlelerinize üzüldüm.
Oysaki bir inanca ait bir teoloji o inancın temeli ve kaynağından öğrenilmesi gerekir. Eğer siz bu konuya inanmıyorsanız bile bu konuyu karışık, mamtıksız, ateist bir kişinin alıntısıyla akla yatkın değil diyemezsiniz. Kaldı ki filozoflar Tanrı'nın varlığını bile akla yatkın olmadığı için inkar ederler ve eminim ki bu İslam inancına da aykırı bir düşüncedir. Allah'ı inkar eden bir filozoftan alıntılayarak üçlü birliğin akla yatkın olamadığını okuyucunuza nasıl anlatabildiğinizi anlayamadım.
Burada üçlübirlik hakkındaki gerçekleri size anlatmayı düşünsem de elinizdeki Hıristiyan İnancı kitabından eminim gerekli bilgileri okumuşsuznudur.
Sayın Ateş, bu tür konularda Hıristiyanlığı aşağılamamanızı, inancımız konusunda insanları yanlış yönlendirmemenizi, eğer anlayamadığınız bir konu varsa Hıristiyan İlahiyatçılardan yardım talep etmenizi rica ederim.
Saygılar sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Banu Ç.
Site için; http://www.hristiyanhaber.com/readarticle.php?article_id=1

Şimdi bu mektup hakkında konuşayım biraz;
1) 2. paragrafta Süleyman Ateş'in hristiyan bir teoloğun kitabından aldığı cümlelere "karışık"
demesine bozulmuş. Böyle demenin hristiyan kaynaklarına güven duyulmamasına neden olduğunu söylemiş. Hristiyan bir teoloğun teslis inancı hakkında şüphelerini bildirmesi "karışık" değildir de nedir?
2) 3. paragrafta kitabı yazanın "karışık, mantıksız, ateist bir kişi" olduğunu söylüyor. Buradan da zahmet edip kitabın yazarını araştırmak yerine kaleme kağıda sarılıp hemen cevap yazmayı tercih ettiğini anlıyoruz.( Kitap hristiyan bir teoloğun eseridir çünkü)
3) Ayrıca eğer kitabı yazan "karışık, mantıksız, ateist bir kişi" ise bu bayan Süleyman Ateş'in bu kitaptan yaptığı alıntılara "karışık" demesinden neden rahatsız oluyor? Kitabı yazan "karışık, mantıksız, ateist bir kişi" ise, Süleyman Ateş'in, halkı bu kitaptan soğutmasınin bayanın işine gelmesi gerekmez miydi?
4) "Allah'ı inkar eden bir filozoftan alıntılayarak üçlü birliğin akla yatkın olamadığını okuyucunuza nasıl anlatabildiğinizi anlayamadım.
Burada üçlübirlik hakkındaki gerçekleri size anlatmayı düşünsem de elinizdeki Hıristiyan İnancı kitabından eminim gerekli bilgileri okumuşsuznudur.
" Bu 2 cümleyi dikkatle okursanız aradaki çelişkiyi görürsünüz. 1. cümlede inançsız bir filozofun (ki aslında yazar hristiyandır ve filozof değil teologdur) yazdığı kitabın hreistiyanlık hakkında bilgi vermek amaçlı kullanılmasının yanlış olduğunu söylüyor fakat 2. cümlede, üçlübirlik hakkında gerekli bilgileri okuduğu için Süleyman Ateş'e bunu anlatmaya gerek olmadığı söylüyor. Yani kitap hem hristiyanlık hakkında bilgi edinilecek bir kaynak değil, hem de bu kitaptan üçlübirliği öğrenebiliyorsunuz. İlginç...
5) Yazıya başlarken "Köşenizi takip eden bir Hıristiyan vatandaşıyım.". "Hristiyan bir vatandaşım"veya "Hristiyan bir Türkiye vatandaşıyım" dese anlarım. Hristiyan vatandaşı ha? O da ilginç...
6) "Sayın Ateş, bu tür konularda Hıristiyanlığı aşağılamamanızı, inancımız konusunda insanları yanlış yönlendirmemenizi, eğer anlayamadığınız bir konu varsa Hıristiyan İlahiyatçılardan yardım talep etmenizi rica ederim." Aşağılama nereden çıktı anlamadım. İnsanları yanlış yönlendirmeyin, anlamadığınız konularda hristiyan ilahiyatçılardan yardım isteyin demiş. Tabi araştırmayıp da kitabın yazarının hristiyan bir teolog olduğunu bilmeyince insanın böyle durumlara düşmesi gayet doğal.
Bu yazdıklarımdan çıkan sonuç Hanımefendi'nin eleştirisinin pek yapıcı olmadığı yönünde.
Bir de Süleyman Ateş'in bu mektup üzerine yazısını okuyalım;
Hristiyanlığın üçleme inancı
Bir okurumun Hristiyanlık’taki teslis (üçleme) inancıyla ilgili sorusu üzerine verdiğim yanıt, Hristiyan bir bayanı rahatsız etmiş. Benim son derece tarafsız ve Hristiyanların kendi kaynaklarına dayandırarak verdiğim cevaptan bu hanımefendi neden rahatsız olmuş bilmiyorum. Ben Hristiyanlığa hakaret etmedim. Herhangi bir dini aşağılamak diye bir düşüncem olamaz. Ama bir inancın mantıklı olup olmadığını saptamak bilimin gereğidir. Üçleme, bizim inancımıza terstir. Kanıtı da yoktur. Üç ayrı şey, ezelden beri tanrılık doğasına sahip olamaz. Hem Allah bir olacak hem de üç ayrı varlık olacak. Üç varlık da doğasında tanrılık taşıyacak ve üçü de aslında bir olacak. Eğer sizin mantığınız bunu kabul ediyorsa bana da açıklayın da lütfen aydınlanayım. Siz itiraz ediyorsunuz diye bildiğimi anlatmaktan geri duramam. Ama Hz. İsa’ya saygım sonsuzdur. Onun getirdiği tevhit dini olan Hristiyanlığa da saygım sonsuzdur. Fakat bilimsel verilere göre Hz İsa, üçlemeyi getirmedi, öğütlemedi. Çünkü kendisi bir Yahudi çocuğudur. Bir din adamı olarak yetişmişti. Büyüdüğü ortamda üçleme inancı yoktu ki böyle bir inancı çevresine öğütlesin. Siz isterseniz yazımı bir kez daha okuyun. Aşağılama amacını taşımadığımı anlarsınız. Biz yazarız, eleştiri hakkımızdır. Kendi halkımızın batıl inanç ve uygulamalarını da eleştiriyoruz. Kaldı ki alıntı yaptığım eser de asla bir inkârcının eseri değil, bir Hristiyan teoloğun eseridir. Eğer o yanlış ise siz bana doğrusunu anlayacağım biçimde açıklayın lütfen.
Site için; http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=04.04.2008&Newsid=170996&Categoryid=4&wid=31

Cevabını gayet güzel vermiş Süleyman Ateş. Zaten mektubu yazan bayana karşılık olarak sadece, kitabın yazarının inkarcı bir filozof değil, hristiyan bir teolog olduğunu söylemesi yeterdi.
Bu yazıya sadece bu yazıları sizlerle paylaşmak için başlamadım tabii. Asıl bahsedeceğim şeye geleyim.
Ben dinsiz yani bu konuda tamamen tarafsız olarak, Süleyman Ateş'in yazısında ne bir aşağılama, alaya alma gördüm ne de düşmanca bir tavır. Peki sizce bu hanımefendi neden Süleyman Ateş'in bahsettiği kitabı araştırma zahmetine katlanmadan, bir önyargıyla bu mektubu yazmış olabilir? Çünkü dinleri farklı. Büyük bir ihtimalle bu yazıyı yazan bir hristiyan olsaydı hanımefendi yazıyı okuyup "ilginç" deyip geçecekti. Ama dinler farklı olunca, biri diğerinin kendi dini hakkında yaptığı yoruma genellikle önyargıyla yaklaşıyor.
Örnek olarak Türk toplumunu alalım. Yabancılar bizim hakkımızda ne düşünüyor, çok merak ederiz değil mi? Hatta söylediklerinden çıkabilecek en kötü anlamı çıkarırız. Basit bir örnek;
İlginç bir hastane dizisi olan "House M.D"'nin bir bölümünde şöyle bir sahne geçer;
Baş karakter Dr.House arkadaşıyla, kendisine açılan bir dava hakkında konuşuyor. Arkadaşı Chase adlı bir başka karakterin , mahkemede kendisi aleyhinde yalan söyleyebileceğini belirtiyor ve Chase adlı karakterin konuşmasını taklit ederek "Eğer Dr.House yeterli ilgi gösterseydi, hastaya kendi baksaydı ki hastalara hiç bakmaz, böyle bir hata olmazdı." diyerek, Chase adlı kişinin mahkemede söyleyeceği olası bir yalanı gösteriyor. Bunun üzerine Dr.House "Chase beni sever. Ve Türk değildir." diyor.
Dizinin bu bölümünden sonra dizinin Türk seyircileri birçok forumda bundan bahsettiler. Benim de öyle haberim oldu bu olaydan. Orada burada dizideki bu repliği protesto edenlere göre Dr.House'un "Chase beni sever. Ve Türk değildir." demesinden, dizinin yazarlarının Türkler'e "nankör, yalancı, şerefsiz" demek istediğini çıkarıyorlardı. Yani "Chase hem beni sever, hem de Türk olmadığı için böyle bir nankörlük, şerefsizlik yapmaz." diyordu Dr.House karakteri onlara göre... Siz de belki şimdi "Vay şerefsizler, işleri güçleri yok milletimize bok atıyorlar" diyebilirsiniz.
Fakat sakin; Dr.House "Ve Türk değildir" derken aslında arkadaşının Chase'in konuşmasını taklit edişinden bahsediyor. Yani arkadaşı, Chase'in konuşmasını taklit ederken, İngilizceyi sonradan öğrenmiş bir Türk'ün aksanıyla konuştuğu için Dr.House arkadaşının bu başarısız taklidiyle dalga geçiyor, Türklerle değil...

Daha fazla örnek verilebilir ama hem bu örnek yeterli olacaktır, hem de yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Dinler, milletler gibi büyük ayrımlar oldukça insanlar arasında, hoşgörü beklemeyin fazla. Laiklik denilen şey; bence asla sorunsuz uygulanamaz. Bu kadar farklı dinin, bu dinlerin farklı farklı mezheblerinin olduğu bir dünyada mutlaka bir grup insanın yaptıkları, bir grup insana batacak.
Ne peki; Laiklik olmasın mı? OLSUN TABİİ. Ama kimse sorunsuz işlemesini beklemesin. Mutlaka sorunlar, pürüzler olacak uygulanışında.
Bu kadar farklı inanış olduğu sürece, belli gruplar birbirlerini yiyecekler. Bu kadar savaş olmasının bir nedeni varsa, o da insanların birbirinden din ve milliyet denen yanılsamalarla ayrılmasıdır.
Son olarak şunu söyleyeyim;
Farklı milliyetten, farklı dinden grupların olduğu bir ortamda aynı grup içindekilerin osuruğu birbirine kokmaz ama farklı gruplar birbirlerinin osuruğundan anında nem kaparlar...
SON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder